e-ISSN: 2148-8134
p-ISSN: 2148-5631
Founded: 2014
Period: Biannually

Translation

Bir Felsefî Ahlâk Tebliği Bir Felsefî Ahlâk Tebliği

Osman Zahid ÇİFÇİ Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Felsefesi Anabilim Dalı 0000-0003-0348-594X
William M. SALTER Chicago Üniversitesi

DOI:

10.30523/mutefekkir.1219618

How to Cite

- Salter, William M. . "Bir Felsefî Ahlâk Tebliği". trans. Osman Zahid Çi̇Fçi̇ - . Mütefekkir 9/18 (2022), 563-568. https://doi.org/10.30523/mutefekkir.1219618

Zotero Mendeley EN EndNote

Abstract

WITHOUT essaying formal definitions, we may say that ethics is at bottom the sense of right, as science deals with facts, and philosophy attempts to reconcile what is, what ought to be, and all other objects of human interest in some comprehensive conception. In an earlier day we might have spoken of ethics as science; but now, since " science" is cor- related with what can be dealt with by the methods of observa- tion and experiment, it conduces to clearness of thought to distinguish ethics from science, inasmuch as ethics deals with purely ideal conceptions, which can neither be seen nor handled, nor experimented with, and are true to the mind alone. The maxim, for example, " Do unto others what you would that they should do to you," does not indicate of itself 'what happens, or ever has happened, or ever will happen,- it is a rule prescribing what should happen. It is not gathered from experience or founded on experience; it is a demand of the mind. How far any one has acted according to the maxim is, of course, a question for science, and to be settled according to purely scientific methods; ideal conceptions of what men ought to do have not the slightest value in determining what they do in fact; moral idealism and historical realism are perfectly compatible. But though every man acted according to the maxim, such knowledge would be of a fact merely, not of a rule; and to determine why men should so act, resort would have to be had to speculation.

Resmi tanımları bir kenara bırakarak ve bilimin gerçeklerle uğraştığı gibi; felsefenin ne olduğu ne olması gerektiği ve insan ilgisinin diğer tüm nesneleri kapsamlı bir kavrayışta uzlaştırmaya çalıştığı gibi ahlakın da temelde bir hak duygusu olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişte ahlaktan bahsederken bir bilim dalı olduğundan söz etmiş olabiliriz; ancak şimdi, ‘bilim’, gözlem ve deney yöntemleriyle ele alınabilecek şeylerle ilişkili olduğundan ve ahlak ne görülebilen ne idare edilen ne deneyimlenen; ancak sadece zihin için doğru olan salt ideal kavramlarla ilgilendiğinden dolayı etiği bilimden ayırmak düşüncelerimizin netleşmesini sağlayacaktır. Örneğin, "Başkalarının sana yapmalarını istediğin şeyleri sen de yap" özdeyişi ne olduğunu (geçmişte), ne olmakta olduğunu (günümüzde) veya ne olacağını belirtmez: (ama) ne olması gerektiğini belirleyen bir kuraldır. Bu husus deneyimle elde edilemez veya bir tecrübe temeline dayanmaz; (sadece) aklın bir talebidir. Herhangi bir bireyin özdeyişler bağlamında ne kadar davranış sergilediği elbette bilim için bir sorudur ve tamamen bilimsel yöntemlere göre karar verilmelidir; insanların ne yapmaları gerektiğine dair ideal kavramların, onların gerçekte ne yapacaklarını belirlemede en ufak bir değeri yoktur; ahlaki idealizm ve tarihsel gerçekçilik tamamen uyum içindedir. Ancak her insan özdeyiş çerçevesinde davranış sergilese de bu tür bir bilgi kurala değil, yalnızca olguya dayalı olacaktır ve insanların neden böyle davranması gerektiğini belirlemek için çare spekülasyona başvurmak olacaktır.

References

  • William M. Salter, “A Service of Ethics to Philosophy”, International Journal of Ethics 1/1 (1890), 114-119.

License

Copyright (c) 2023 Mütefekkir
Creative Commons License

This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.